Entellektüel Modern Türk

Sinema dergisi, yani adı Sinema olan şu dandirik dergi 15.yıl özel sayısı vesilesiyle bazı atraksyonlara girmiş. Seyirci anketinin neticesini şurda gördüm :
http://forum.yedincigemi.com/index.php?showtopic=3021

Gördüğüm en beyin ölümü tadında liste olmuş. Çağan Irmak filmlerinin bütün Kubrick filmlerinden daha iyi olduğu anlaşılıyor. Bir de imdb'yi filan beğenmeyiz lan. türk insanına anket de yaptırmamak lazımmış demek.

Bu vesileyle düşündüm de, Türk seyircisi gerçekten de farklı bir insan türü. Şöyle ki; yurdumuzda en çok izlenen filimleri düşünürsek,tesadüf olamayacak bir sonuç ortaya çıkıyor. Babam ve oğlum, ıssız adam, recep ivedik, son olarak da nefes. Ortak özellikleri, küçük bütçeli ve dolayısıyla fazla promosyonu/reklamı yapılmayan, ama
sürpriz şekilde giderek popüler olmaları. Ünlü oyuncuların olduğu ve deli gibi promosyonu yapılan filimlere fark atmış hepsi. Burdan türk insanıyla ilgili nasıl bir sonuca varılabilir dersen, çok açık: Sürü psikolojisi.

Şimdi meselam amerikada promosyon en önem verilen şeydir, deli gibi bütçe ayrılır filan. Çünkü normal bir batılı seyirci mesela fragman izler, öyle karar verir filme gitmeye. Ya da tanıtımını görür, okur vs. bireyselleşme safhasını daha tamamlayamamış olan türk insanı ise kitlesel davranır. Kendi kişisel zevki sandığı şeyi tamamen kendi benzerlerinin (yani sürüsünün) zevkine endekslemiştir. Yani batıda
promosyon sistemi işlerken yurdumuzda dedikodu düzeneği belirleyicidir. Genç kızlar kendi sürülerine ıssız adam filminde nasıl hönküre hönküre ağladıklarını yaymıştırlar. Sürüden sürüye yayılan mütevazı bir filim yavaş yavaş kitlesel histeriye dönüşerek en popüler filim olmuştur. İvedik örneğinde, tuvalet şakalarına bayılan ortaokullu veletler kendi sürülerine internetten vs. yaymıştır. Babam ve oğlum'da, yaşça daha büyük bir sürü, aile melodramlarını seven kendi benzerlerine... Nefes'te de yayılan esas sürü, cahil ve dolayısıyla milliyetçi, genç türk delikanlıları sürüsü olsa gerek. Bu sefer de yutub sürünün ağırlıklı yayışma ortamı olmuş sanırsam.
Aslında bir hollywood yapımcısı yurdumuz seyirci tipolojisine sahip olmak için neler vermez. milyonlarca doları promosyona ayırmasına gerek kalmaz. şöyle, filmin hitap edebileceği sürüden bir sample alarak öngösterimler düzenlese yeter. Mesela gençlik filmiyse, git bir dershaneye, okula falan, bedava öngösterim yaptır. sonra nasıl olsa
kızlar koşar msne, sürüdaşlarına yayarlar hemencecik.

Düşününce tabii sadece sinemaya has değil. Misal, rock ve yabancı müzik dinleyen türk insanını ele alalım. Bu insan türü hep aynı şeyleri dinler. Kendi ülkelerinde bile fazla ilgi görmeyen bazı gruplar, sürü mantığıyla yurdumuzda delice ilgi görür. Mesela dream theater tarzı demode şeyler dinlemek zorundasın türksen. anathema
falan da şart. Metal ve progressive dinlemiyorsan zaten ecnebi olursun. Alternatif müzikten placebo ve the cure dinlemek zorundasın. Bunları kendi ülkelerinde dinleyen azdır, ama türksen sevmek zorundasın, yoksa seni adamdan saymaz rock sürüsündekiler. Metalika, pink floyd, son dönemde de radiohead zaten allahın emri. Yan gözle baksan yandın. Yaşça daha büyük ve entel takılıcaksan cohen'e bayılmak zorundasın. Diğer şarkı yazarları olmasa da olur. dylan'ın one more cup of coffee şarkısını bilsen yeterli. dünyada dinlenen ilk 100 dylan şarkısı içine ancak girer, ama önemli değil. (absürd bir örnek olarak, bu aşk şarkısının ekşisözlükte 100 tane entrysi varken, dylan'ın dünyada en popüler olan, tangled up in blue ve just like a woman gibi
aşk şarkılarının ise bunun sadece onda biri kadar entrysi var! Canına yandığımın sürü sevdası...)
Tabii sadece bu tarz müzikte de böyle değil. dünya müzikleri olsun, caz olsun, new age olsun vs. edebiyat desen keza. tutunamayanlara bayılmak zorundasın. okunacak gibi bişey olmaması önemli değil. mesela, onun gibi bir modernist deneme olan, ama ondan çok daha iyi ve derinlikli bir kitap olan Anayurt Oteli'ni, ya da yabancı
modernistleri, post-modernistleri vs. okuyan pek çıkmaz (misal, atay'ın konseptini arakladığı Nabokov'un Pale Fire kitabının türkçesini bulmak bile baya zordur. Hasıl-ı kelam, türk insanı hep kendi yerel benzerinin hazzına, zevkine kendini endekslemiştir kendisini. kendi başına sinemanın ya da müziğin derinliklerine,
dünyaya açılmaya niyeti yoktur. sürünün rahatlığına kapılmıştır. arkadaşlarından, akranlarından hazır zevkler edinebilecekken kim uğraşsın farklı şeyler aramakla, di mis?

Well, fuck the Turks. Amen.

Bu manifesto derided ait olup, hakkı verlip yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder